İsimsiz
2003 yılı muhtemelen aylardan Eylül’dü, ikinci annemiz o
zamanın öğrenci dekanı Nesrin hoca beni aradı. Acil gelmemi istiyordu.
Atatürkçü Düşünce Kulübü başkansız kalmış, kurulduğundan beri de zaten 1-2 üyesi
olmuş. Kulüp kapatılacak, böyle bir kulüp kapatılamaz başına bir grup arkadaşını
topla geç dedi. İlk seçtiğimiz başkan başka biri idi, bir kaç ay sonra
başkanlığı da bana bıraktı, ekipten ayrıldı. İyi bir ekip kurduk. Kitap kampanyaları, flim gösterimleri vs. güzel işler de
yaptık.
Benim ilk dikkatimi çeken sorun Atatürk körlüğü idi. Yani
hayatımız boyunca güne onunla başlamak, tahtanın hemen üstünde devamlı bir
fotoğrafının olması, sınıfın bir köşesinde hep tozlanan, burada ne yazıyormuş
diye merak uyandırmayan görev bilinci ile hazırlanmış bir köşesinin olması,
nerede kaç yılında doğdu, annesi kimdi ezberin varsa ilk görevi tamamlamış
olmak, ulu önderin ne demek olduğunu bilmeden ulu önderi Atatürk olarak
öğrenmek, ezberler, klişeler...
Sonunda panonun bir köşesine içinde Atatürk geçen bir
kampanya afişlerini astığınızda, o afiş panoda ilk günden beri duruyordu ve tarihi
çoktan geçti etkisi yaratıyor. Atatürk yani işte orada, hep duruyor işte. Doğduğunuz
evde yıllardır duvarda duran resmi kaldırınca varlığını fark etme durumu
oluşturmuş gidiyor.
Alp’i anaokuluna yazdırdığımızda okul sahibi sınıfları
gezdirirken Atatürk köşesini gururla gösterdi. “Çok şükür hala milli eğitim
bakanlığı zorunluluğu” dedi. Bense Alp’in Atatürk’ü tanımasındaki en büyük engeli
o Atatürk köşesi olarak görüyorum.
Kulübün başkanı iken aklımda ciddi bir atatürkçü düşünce
tanımı yoktu. Kendime göre bir yuvarlak cevap bulmuştum, soran olursa idare
ediyordum. Tabi başkanlık sorumluğu ile okudum okudukça bir tanım yapabilme
şansım oldu;
Sizi var eden çevreniz, alışkanlıklarınız, ailenizin yaşam
tarzı ve bütün dış etkenler size bir varlık dairesi oluşturur. Kendi
varlığınızın dairesi. Çocukluğunuzdan beri ezberlediğiniz bir şeyin yokluğunu
veya yıkılması gerektiğini söyleseler üzerinizde annenize sövmüşler gibi etki
bırakır. Dairenin dışına çıkmak sizi korkutur.
En katı tabularla yoğurulmuş bir
osmanlı subayının kendisini var eden gücü yok etmeyi hayal etmesi için ciddi
bir iç muhasebe yaşaması gerekir. Önce kendi varlık tanımını yapması, yaşamdaki
hiç bir tabudan korkmadan üzerinde gitmesi, varlığını sorgulaması gerekir.
Atatürkçü düşünce bütün tabuları paramparça etmektir, gerektiğinde Atatürk tabusunu
bile. Atatürkçü düşünce Atatürk ilke ve inkilaplarını değiştirebilme cesaretini
gösterebilecek iç olgunluğa ulaşmaktır. Körü körüne Atatürk’ü savunmak değil,
Atatürk’ü hatalarını da tanıyarak anlamaya cesaret etmektir. Değişime ayak
uydurmak, değişmekten korkmamaktır. Varlık dairenizin sınırlarını şeffaf ve
geçirgen yapmaktır
10.11.2014
Sevgiler
Cengizhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder