10 Kasım 2014 Pazartesi

İsimsiz


İsimsiz

2003 yılı muhtemelen aylardan Eylül’dü, ikinci annemiz o zamanın öğrenci dekanı Nesrin hoca beni aradı. Acil gelmemi istiyordu. Atatürkçü Düşünce Kulübü başkansız kalmış, kurulduğundan beri de zaten 1-2 üyesi olmuş. Kulüp kapatılacak, böyle bir kulüp kapatılamaz başına bir grup arkadaşını topla geç dedi. İlk seçtiğimiz başkan başka biri idi, bir kaç ay sonra başkanlığı da bana bıraktı, ekipten ayrıldı. İyi bir ekip kurduk. Kitap kampanyaları, flim gösterimleri vs. güzel işler de yaptık.

Benim ilk dikkatimi çeken sorun Atatürk körlüğü idi. Yani hayatımız boyunca güne onunla başlamak, tahtanın hemen üstünde devamlı bir fotoğrafının olması, sınıfın bir köşesinde hep tozlanan, burada ne yazıyormuş diye merak uyandırmayan görev bilinci ile hazırlanmış bir köşesinin olması, nerede kaç yılında doğdu, annesi kimdi ezberin varsa ilk görevi tamamlamış olmak, ulu önderin ne demek olduğunu bilmeden ulu önderi Atatürk olarak öğrenmek, ezberler, klişeler...

Sonunda panonun bir köşesine içinde Atatürk geçen bir kampanya afişlerini astığınızda, o afiş panoda ilk günden beri duruyordu ve tarihi çoktan geçti etkisi yaratıyor. Atatürk yani işte orada, hep duruyor işte. Doğduğunuz evde yıllardır duvarda duran resmi kaldırınca varlığını fark etme durumu oluşturmuş gidiyor.

Alp’i anaokuluna yazdırdığımızda okul sahibi sınıfları gezdirirken Atatürk köşesini gururla gösterdi. “Çok şükür hala milli eğitim bakanlığı zorunluluğu” dedi. Bense Alp’in Atatürk’ü tanımasındaki en büyük engeli o Atatürk köşesi olarak görüyorum.

Kulübün başkanı iken aklımda ciddi bir atatürkçü düşünce tanımı yoktu. Kendime göre bir yuvarlak cevap bulmuştum, soran olursa idare ediyordum. Tabi başkanlık sorumluğu ile okudum okudukça bir tanım yapabilme şansım oldu;

Sizi var eden çevreniz, alışkanlıklarınız, ailenizin yaşam tarzı ve bütün dış etkenler size bir varlık dairesi oluşturur. Kendi varlığınızın dairesi. Çocukluğunuzdan beri ezberlediğiniz bir şeyin yokluğunu veya yıkılması gerektiğini söyleseler üzerinizde annenize sövmüşler gibi etki bırakır. Dairenin dışına çıkmak sizi korkutur. 

En katı tabularla yoğurulmuş bir osmanlı subayının kendisini var eden gücü yok etmeyi hayal etmesi için ciddi bir iç muhasebe yaşaması gerekir. Önce kendi varlık tanımını yapması, yaşamdaki hiç bir tabudan korkmadan üzerinde gitmesi, varlığını sorgulaması gerekir. Atatürkçü düşünce bütün tabuları paramparça etmektir, gerektiğinde Atatürk tabusunu bile. Atatürkçü düşünce Atatürk ilke ve inkilaplarını değiştirebilme cesaretini gösterebilecek iç olgunluğa ulaşmaktır. Körü körüne Atatürk’ü savunmak değil, Atatürk’ü hatalarını da tanıyarak anlamaya cesaret etmektir. Değişime ayak uydurmak, değişmekten korkmamaktır.  Varlık dairenizin sınırlarını şeffaf ve geçirgen yapmaktır

10.11.2014
Sevgiler

Cengizhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder