27 Mart 2014 Perşembe

Kısmet

Kısmet

2000 yılı Eylül ayı... Üniversiteye girdim ama şaşkınlığımı üstümden de atamamışım. Bir sene daha hazırlanayım falan derken kendimi son an kararıyla Bahçeşehir Üniversitesi'nde buldum. 2 haftada İstanbul'a yerleştim. Evde televizyonum falan da yok. Kitap, gazete vakit öldürüyorum. Kayıt olurken elimize bir kağıt tutuşturdular "Oryantasyon haftası programı". Oryante olmak ne demek onu da bilmiyorum. Merakla bekledim o Pazartesi'yi. Ne yapacaklar bize okulda, oryantasyon ne demek. Bir anda oryantaller çıkıp göbek atmaya mı başlayacak ( o ara bu espriyi yapıyorduk ) falan bir sürü şey.

9 Ekim 2000 Pazartesi sabahı 10:00 da program başlayacaktı, tam zamanında gittim. Bahçeşehir'deki ilk binamızda (şu anda Bahçeşehir Fen-Tek lisesi olarak hizmet veriyor), giriş kapısından girip soldaki merdivenleri inince şimdi sanıyorum laboratuvar olan yerde boş bir mekan vardı. Burada kulüpler masalarını kurmuşlar, biraz kurabiye, kola, çay... hadi tanışın, kaynaşın alanı oluşturmuşlardı. Kendimi ortama çok yabancı hissettiğimden bir kenara çekildim, benim gibi yalnızlık hissettiğini fark ettiğim biri ile muhabbet etmeye başladık.

Saat 11:15 suları... Kapıdan içeri biri girdi. Alan giriş kapısından aşağıda, güneş de arkadan vuruyor. Çok hoş bir silüet gördüm. Yaklaştıkça daha da netleşmeye başladı. O zaman kısa kızıl saçlı kızlar favorim. Bu arkadaşın da tesadüfe bakın ki saçları kısa ve kızıl. Gül kurusu polar vardı sırtında. Saçlarını yandan jöle ile ayırmış, biraz dağıtmış. Bakışlar karşıda, incecik yay kaşları çatılı. Allah bilir aklında ne vardı. Ben dahil kimse umrunda değil. Çevreye bakmamasından aldığım cesaretle doya doya baktım. Kalabalığın içine incecik bedeni ve kararlı adımlarıyla girdi, yarım adım önümden geçti gitti. Rüzgarından kokusunu çektim. Zihnimden gitmese keşke.

Nereye gittiğini biliyordu. Anlaşılan bizim gibi yabancı değil, üst sınıflardan olmalı. Tüm samimiyetimle söylüyorum, bana çok uzak biri olduğunu hissettiğim o anda aklımdan şu sözler geçmişti " bu kız, benim kız arkadaşım olsa başka hiçbir şey istemem herhalde "... Ne bir kelime eksik, ne fazla.

13 Yıl sonra
Tarih 9 Ekim 2013...  

Bu akşam 18.00 civarlarında evde olacağım. 3,5 yaşındaki oğlum Alp ile oyun oynayacağız, yorgunsam belki bir çizgi film izleyeceğiz. O sırada kapımız açılacak ve içeri 2000 yılında üniversitenin kapısında gördüğüm kız girecek. Oğlum anne diye koşarak boynuna atlayacak. Ben de Alp'in peşinden ağır ağır yürüyüp hoş geldin diyeceğim. Sağ yanağına da bir öpücük.

Tanrı bazen bir kapı açıp o an dilediğin her şeyi kabul ediyor. O an başka bir şeyi diler miydim? Kendime çok sordum bu soruyu. Bu soruyu burada cevaplamak samimi gelmiyor bana ama şunu ifade edebilirim ben o anı her düşündüğümde kısmetimi çağırdığımı hissederim. Hayatımda yaptığım en güzel şeydi. Tanrı ile en somut ilişkim budur. Şu anda bu yazıyı yazarken, zihnimi zorlayıp o ana gidiyorum ve aynı heğecanı hissediyorum.
Ben ona her baktığımda o günkü kızı görüyorum.

Güzel sevgilim, kıymetli eşim, dostum Selvi'ye...

Sevgiler

Cengizhan Kaptan
09.10.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder