Kısmet
2000 yılı Eylül ayı... Üniversiteye girdim
ama şaşkınlığımı üstümden de atamamışım. Bir sene daha hazırlanayım falan
derken kendimi son an kararıyla Bahçeşehir Üniversitesi'nde buldum. 2 haftada
İstanbul'a yerleştim. Evde televizyonum falan da yok. Kitap, gazete vakit
öldürüyorum. Kayıt olurken elimize bir kağıt tutuşturdular "Oryantasyon
haftası programı". Oryante olmak ne demek onu da bilmiyorum. Merakla
bekledim o Pazartesi'yi. Ne yapacaklar bize okulda, oryantasyon ne demek. Bir
anda oryantaller çıkıp göbek atmaya mı başlayacak ( o ara bu espriyi yapıyorduk
) falan bir sürü şey.
9 Ekim 2000 Pazartesi sabahı 10:00 da
program başlayacaktı, tam zamanında gittim. Bahçeşehir'deki ilk binamızda (şu
anda Bahçeşehir Fen-Tek lisesi olarak hizmet veriyor), giriş kapısından girip
soldaki merdivenleri inince şimdi sanıyorum laboratuvar olan yerde boş bir mekan
vardı. Burada kulüpler masalarını kurmuşlar, biraz kurabiye, kola, çay... hadi
tanışın, kaynaşın alanı oluşturmuşlardı. Kendimi ortama çok yabancı
hissettiğimden bir kenara çekildim, benim gibi yalnızlık hissettiğini fark
ettiğim biri ile muhabbet etmeye başladık.
Saat 11:15 suları... Kapıdan içeri biri
girdi. Alan giriş kapısından aşağıda, güneş de arkadan vuruyor. Çok hoş bir
silüet gördüm. Yaklaştıkça daha da netleşmeye başladı. O zaman kısa kızıl saçlı
kızlar favorim. Bu arkadaşın da tesadüfe bakın ki saçları kısa ve kızıl. Gül
kurusu polar vardı sırtında. Saçlarını yandan jöle ile ayırmış, biraz dağıtmış.
Bakışlar karşıda, incecik yay kaşları çatılı. Allah bilir aklında ne vardı. Ben
dahil kimse umrunda değil. Çevreye bakmamasından aldığım cesaretle doya doya
baktım. Kalabalığın içine incecik bedeni ve kararlı adımlarıyla girdi, yarım
adım önümden geçti gitti. Rüzgarından kokusunu çektim. Zihnimden gitmese keşke.
Nereye gittiğini biliyordu. Anlaşılan
bizim gibi yabancı değil, üst sınıflardan olmalı. Tüm samimiyetimle söylüyorum,
bana çok uzak biri olduğunu hissettiğim o anda aklımdan şu sözler geçmişti
" bu kız, benim kız arkadaşım olsa başka hiçbir şey istemem herhalde
"... Ne bir kelime eksik, ne fazla.
13 Yıl sonra
Tarih 9 Ekim 2013...
Bu akşam 18.00 civarlarında evde
olacağım. 3,5 yaşındaki oğlum Alp ile oyun oynayacağız, yorgunsam belki bir
çizgi film izleyeceğiz. O sırada kapımız açılacak ve içeri 2000 yılında
üniversitenin kapısında gördüğüm kız girecek. Oğlum anne diye koşarak boynuna
atlayacak. Ben de Alp'in peşinden ağır ağır yürüyüp hoş geldin diyeceğim. Sağ
yanağına da bir öpücük.
Tanrı bazen bir kapı açıp o an dilediğin
her şeyi kabul ediyor. O an başka bir şeyi diler miydim? Kendime çok sordum bu
soruyu. Bu soruyu burada cevaplamak samimi gelmiyor bana ama şunu ifade
edebilirim ben o anı her düşündüğümde kısmetimi çağırdığımı hissederim. Hayatımda
yaptığım en güzel şeydi. Tanrı ile en somut ilişkim budur. Şu anda bu yazıyı
yazarken, zihnimi zorlayıp o ana gidiyorum ve aynı heğecanı hissediyorum.
Ben ona her baktığımda o günkü kızı
görüyorum.
Güzel sevgilim, kıymetli eşim, dostum
Selvi'ye...
Sevgiler
Cengizhan Kaptan
09.10.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder